20 Ocak 2014 Pazartesi

93 Harbi

93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı,  
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yapılmış olan bir Osmanlı-Rus Savaşı'dır. Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Osmanlı Devleti'nin batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesi'nde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesi'nde savaşılmıştır. Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almış ve balkanlar üzerindeki hakmiyetinin kalkmasına neden olmuştur.. İngiltere ve Fransa Rusların güçlenmesini istemediklerinden dolayı bu savaşta Osmanlıları desteklemişlerdir.

Türk tarihi için çok önemli dönüm noktalarından biri olan 93 Harbi henüz bütün yönleriyle incelenmiş değerlendirilmiş değildir. Halbuki  günümüze kadar uzayan ve günümüz Türk dış politikasını ve diğer sosyal meseleleri de yakından ilgilendiren pek çok problemin tohumlarının 93 Harbi ve sonrasındaki siyasi gelişmelerde aranmalıdır. Batılılarca Şark Meselesi çerçevesinde palazlandırılan ve Türk dış politikasını uzun yıllar meşgul eden ve hala da etmeğe devam  eden sözde bir Ermeni meselesinin sisyasi tohumları harp sonrasında imzalanan Atastefanos ve Berlin Antlaşmalarında atıldı. Öte yandan  Kıbrıs meselesi de 93 hrbi siyasi sonuçlarından biridir.  Bunun ötesinde Kafkasya ve Balkanlardaki istikrarsızlık ve çalkantılarda 93 Harbin sonrasında oluşmuştur. Balkanlar ve Kafkaslardan Anadoluı’ya yapılan göçler ise 93 harbinin sosyal ve ikitisadi boyutlarından biri olarak gözükür.


Savaşın başlıca sebepleri
Osmanlı Devleti'nde yaşanan azınlık isyanları, 
Osmanlı hazinesi Sultan Abdülmecit’in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa’ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergileri yükseltmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yarattı.
Ayrıca Kafkaslar’dan Ruslar tarafından Çerkes Sürgünü sonucu göçe zorlanan Çerkez ve Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar’da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar’ın yerlisi olan Hristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 yılında ortaya çıkan Bulgar isyanları bu Müslüman göçmenlerin yardımıyla bastırıldı. Fakat isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa’da büyük bir sempati oluştu.
Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, 
Rusya'nın Balkanlardaki genişleme siyaseti, 
Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır. 

Osmanlı ülkelerine saldırmayı millî bir hedef kabûl eden Rusya, Kırım Hanlığını istilâ etmiş, Karadeniz'in kuzey ve doğu kıyılarını almış, Volga boylarındaki Türk ülkelerini istilâ ederek Türkistan'a ilerleyip kuzey kısımlarını elde etmişti. 1853 Kırım mağlûbiyeti, Rusların bu emellerini bir müddet için durdurmuştu. Ancak Rusya, büyük bir gayretle eski birliğini sağlamış ve Kırım mağlûbiyetinin acısını çıkarmak için fırsat gözetmeye başlamıştı.
Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğüne en çok taraftar olan Fransa'nın 1870 yılında Prusya karşısında ağır bir mağlûbiyete uğraması kuvvetler dengesinin Osmanlılar aleyhine bozulmasına yol açmış ve Rusya beklediği fırsatı elde etmişti. Bunu değerlendiren Rusya, Paris Antlaşmasının Karadeniz'de donanma ve tersane bulundurulmaması hakkındaki maddelerini tanımadığını resmen îlân edip, bu teşebbüsünü Londra Konferansında tescil ettirdi. Böylece Rusya, Karadeniz'de kuvvetli bir donanma meydana getirme imkânına sahip oldu.

Bu gelişmeden sonra Rusya, Panislavizm fikirlerini Balkanlarda yaymak için Moskova'da bir kongre topladı. Rus Panislavistleri, Bosna-Hersek ve Bulgaristan Islavlarını ayaklandırmak için Balkanlarda yoğun propagandaya giriştiler. Ayrıca Romanya ve Karadağ'da birer teşkilat kurdular. Rusya bu tür faaliyetlerinden başka Osmanlı Devletine de baskı yapmaktaydı. Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa, Bulgarların Fener Rum Kilisesinden ayrılarak millî bir kilise kurmalarını kabul etti. Böylece Bulgarların siyâsî bağımsızlıklarına yol açıldı.
Çok geçmeden Panislavizm propagandası etkisini gösterdi. İlk olarak Bosna-Hersek eyâletindeki Hıristiyanlar ayaklandı. Daha bu isyân bastırılmadan yine Rus tahrikiyle Karadağlılar ve Sırplar da ayaklandılar. Osmanlı Devleti bu iki isyânı bastırınca bunlar Avrupa devletlerinden yardım istediler. İşe karışan Rusya, Osmanlı Devletine Karadağ ve Sırbistan'la anlaşma yapması için ültimatom verdi.
Osmanlı Devleti’ni Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul’da bir konferans toplandı.

Tersâne Konferansına Osmanlı Devletinden başka İngiltere, Fransa, Rusya,  Avusturya, Almanya ve İtalya katıldı.
Yabancı delegeler önceden hazırladıkları metni Osmanlı delegelerine sundular. Buna göre, Osmanlı askeri, Karadağ ve Sırbistan'dan çekilecek, Bulgaristan'da doğu ve batı Bulgaristan adı ile iki ayrı eyâlet kurulacak ve Bosna-Hersek'le birlikte bu iki eyâlete muhtâriyet verilecekti.

Osmanlı Devletinin bu şartları kabul etmemesi üzerine konferans dağıldı. 

Tersâne Konferansında müsbet bir netice alınamayınca Londra'da bir konferans daha toplandı. Bu konferansta Bâbıâlî'ye Tersâne Konferansının kararlarından daha hafif ıslâhât şartları teklif edildi, ancak Osmanlı devlet adamları bu teklifi de reddettiler.  Bunun üzerine savaş patlak vermiştir.

Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları, savunma savaşı yapmıştır. Batılı devletler ise tarafsız kalarak, savaşı bitirmek için arabuluculuk yapmıştır. 

Savaş Kafkasya cephesi ve Tuna cephesi olarak doğu ve batıda iki cephede yapılmıştır.

Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. 
Özellikle Tuna Cephesinden ilerleyen Ruslar, Balkanlar’da yaşayan yoğun Türk nüfusunun pek çoğu öldürülerek kalanlarında göç etmek zorunda bıraktı. Böylelikle Ruslar, Balkanlardaki Türklüğü yok edip yegâne hedefleri olan Bulgaristan’ın Slavlaşmasını sağlamış oldular. Rusların Balkan Türkleri üzerindeki vahşice tutumu, Türk Tarihinin en büyük göç hareketine sahne oldu. Bulgaristan’da yaşayan milyonlarca insan ya öldürüldü ya da Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. Öyle ki Ruslar, göç halinde olan kafilelere bile saldırarak Tarihe kara bir leke olarak işlenecek Bulgar katliamlarının altına imza atmış oldular. Bunun yanında, Anadolu’da yaşayan Ermenilerde Ruslarla işbirliği yaparak güçlenmiş, 1900’lü yıllarda ortaya çıkan Ermeni kalkışmasının ve halen çözülememiş olan Ermeni Sorununun temellerini atmış oldular
Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy) kadar ilerleyerek[6] Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. 

Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş,Balkanlar'daki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. 

Osmanlı Devleti bu antlaşmaya göre, bugünkü Türkiye'nin üçte birine yakın toprak ve büyük nüfus kaybına uğradı. Ayrıca 800 milyon altın franklık savaş tazminâtı ödeme mecburiyetinde bırakıldı. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet oldular.

Balkanlar'da ve Kafkasya'da sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadolu'ya dev göç dalgaları yaşanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder